İbn Haldun Üniversitesi Sosyoloji ve Tarih bölümlerinin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle düzenlediği bir dizi etkinlikten ilki olan “Biyografilerin Işığında Osmanlı ve Erken Cumhuriyet Dönemi Kadınları” konulu çalıştay, 9 Mart Pazartesi günü Başakşehir Yerleşkemizde gerçekleştirildi. Çalıştaya konuşmacı olarak; Dr. Öğr. Üyesi Emine Hoşoğlu Doğan, Dr. Bahar Gökpınar, Havva Yılmaz, Özge Çiçek, Hanife Karasu, Dr. Betül İpşirli Argıt ve Hüsniye Gülsev Koç katıldı. Tarih Bölümü öğretim üyemiz Prof. Dr. Suraiya Faraoqhi’nin yöneticiliğini üstlendiği ilk oturumda; Havva Yılmaz, “Safiye Erol: Hafızanın Sınırında Daima Tek ve Tenha Dolaşmak”; Özge Çiçek, “19. Yüzyıldan Bir Osmanlı Prensesinin Biyografisi: Cemile Sultan”; Dr. Betül İpşirli Argıt, “Rabia Gülnuş Emetullah Valide Sultan’ın (1640-1715) Valide Sultanlık Müessesesi İçindeki Yeri” konulu sunumlarını yaptılar. Mazereti nedeniyle etkinliğe katılamayan Hanife Karasu’nun “Müeyyet Selim Hakkında Bir Araştırma Hikayesi” konulu tebliğini ise Havva Yılmaz okudu.
Oturumun başlangıcında Osmanlı’nın son dönemleri ile erken Cumhuriyet döneminde biyografi yazım geleneği ve kadın biyografi yazarları üzerine kısa bir girizgah yapan Prof. Dr. Suraiya Faroqhi, Osmanlı’nın son dönemlerinde toplumun elit kesimlerine mensup kadınlar arasında bile okur-yazarlığın sanıldığının aksine yaygın olmadığını söyledi. 1902’de Edirne’de doğan, yazarlığa ilk adımını 1938’de yayınlanan Kadıköyü’nün Romanı ile atan ve 1964’te vefat eden edebiyatçı Safiye Erol hakkında bir sunum yapan Havva Yılmaz, yazarın hayatından önemli kesitleri ana hatlarıyla dinleyicilerle paylaştı.
Hayatında ve eserlerinde ciddi bir Romantizm etkisi ve felsefi derinlik görülen Erol’un; yazıları iyi yerlerde yayınlanmasına, iyi bilinen bir çevreye mensup olmasına, kitapları zamanında çok ses getirmesine rağmen, halen kenarda kalmaya devam ettiğini belirtti. Dr. Betül İpşirli Argıt ise, arşiv belgelerinden hareketle Rabia Gülnuş Emetullah Valide Sultan’ın hayatından satır başlarını dinleyicilerle paylaştı. Valide sultanlığın ne demek olduğunu, Osmanlı siyasi ve soyal kültüründeki ve saray teşrifatındaki yerini Rabia Sultan üzerinden anlatan Dr. Argıt, valide sultanlığın Osmanlı devlet işleyişinde merkezi bir konumda olduğunu çeşitli örneklerle anlattı. “Rabia Gülnuş Emetullah Valide Sultan, kuvvetli hanedan mensubu kadınlar silsilesinin önemli bir parçası” sözleriyle konuşmasına devam eden Dr. Argıt, kadınların meseleye dahil edilmesinin tarihin daha iyi anlaşılması için çok önemli olduğunu kaydetti.
Sosyoloji Bölümü öğretim üyemiz Dr. Nursem Keskin Aksay’ın yöneticiliğini üstlendiği ikinci oturumda ise, Hüsniye Gülsev Koç, “19. Yüzyılda Bir Kadın Olarak ‘Kendini Yazmak’: Nigar Hanım’ın Günlüklerinde Benliğin İnşası”; Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü öğretim üyemiz Dr. Emine Hoşoğlu Doğan, “Ben Gerçek Bir Désenchantéeyim”; Dr. Bahar Gökpınar ise “Biyografın Bulgusu, Tarihin Kurgusu: Bir Kadını Anlatmanın İmkânları” konulu birer sunum yaptılar. 1856’da doğan, 1918’de vefat eden ve Divan şiiri formunda eserler vermiş olan Şair Nigar Hanım’ın, günlüklerinde kadınlık durumunu ve iç dünyasını dolaysız bir anlatımla aktardığını ifade eden Koç, zamanında oldukça ses getiren önemli bir edebiyatçı ve aktivist ile karşı karşıya olduğumuzu belirtti.
Nigar Hanım’ın, yazyınlanmış eser ve yazılarıyla olduğu kadar, yayınlanmamış eserleriyle de meşhur olduğunu kaydeden konuşmacı, örneğin Nigar Hanım’ın bir tiyatro eseri yazdığını ve fakat bir kadının tiyatro eseri yazması edebî kanonda hoş karşılanmadığı için bunu yayınlatmadığını sözlerine ekledi. Bahsekonu günlüklerde geç Osmanlı döneminde bir kadının yazar, edebiyatçı olmak için hangi ağlarla ilişkili olması gerektiği noktasında ilginç ayrıntılar yakalanabileceğini fakat Nigar Hanım’ın ilk edebî çalışmalarından itibaren kendi sesinin peşinde bir geyretle edebiyat dünyasında var olma gayesi güttüğünü, ayrıca dönemin kadınlık anlatısına, toplumsal dönüşüme, kadın edebiyatçılara dair zengin veriler sunduğunu belirten Koç, sözlerine şöyle devam etti: “Nigar Hanım’ın günlük defterleri 20 cilt fakat oğulları tarafından Aşiyan Müzesi’ne bağışlanan 13 cilt defter var. Türk kültür tarihi araştırmacısı Taha Toros, bazı defterlerin imha edildiğini söylüyor. Çünkü Nigar Hanım’ın dönemin siyasi gelişmelerine yönelik oldukça sert eleştirilerinin varlığından haberdarız. Dolayısıyla, çocuklarının, Nigar Hanım’ın hayatı etrafında sonradan üretilen kurguya bir şekilde müdahale ettikleri söylenmekte...” “Nigar Hanım günlüklerini ‘duygu boşalımı’ olarak görüyor ve yazdıktan sonra ‘teselli’ bulduğunu ifade ediyor” sözleriyle konuşmasına devam eden Koç, Osmanlı’nın yaşadığı dönüşümün gündelik hayata yansımasının, bir Osmanlı kadınını nasıl etkilediğine dair gözlem ve yorumlara günlüklerde sıkça rastlandığını söyledi. İlk dönem günlüklerinde zengin bir muhitte yaşayan ve romantik eserler veren bir kadın şair portresinin, son dönem günlüklerine gelindikçe nasıl adım adım yalnızlaştığının net bir şekilde görülebileceği değerlendirmesi bulunan Hüsniye Gülsev Koç, şu sözlerle konuşmasını noktaladı: “Nigar Hanım kendini ‘modern bir Osmanlı kadını’ olarak tavsif ediyor: Batılı gibi giyinen, Batılı gibi yaşayan ama Doğulu gibi hisseden… Nigar Hanım, unutuluşun kucağına zirveden düşen bir edebiyatçı; geç Osmanlı’da yazdıklarıyla zirvedeyken, Cumhuriyet döneminde ona gösterilen ilgi giderek sönükleşen ve yavaş yavaş unutulan…”
Dr. Öğr. Üyesi Emine Hoşoğlu Doğan da yaptığı sunumda, Pierre Loti'nin 'Les Desenchantees' (Mutsuz Kadınlar) adlı romanının kahramanlarından Zeynep Hanım'ın, tanıştığı Grace Ellison'a yazdığı mektuplardan oluşan ve “Özgürlük Peşinde Bir Osmanlı Kadını” adıyla Türkçeye çevrilen “A Turkish Woman's European Impressions” adlı kitaptan hareketle bir konuşma gerçekleştirdi. Dr. Doğan, 1883’te doğan Zeynep Hanım’ın kardeşi Melek Hanım ile, “Les Desenchantees”in Avrupa’da 1906 yılında yayınlanmasından hemen önce Avrupa’ya kaçtığını çünkü eserin Batı dünyasında yaratacağı etkinin Osmanlı topraklarında nasıl yankılanacağının dönemin şartları itibariyle tahmin ettiklerini belirtti.
Zeynep Hanım’ın 6 sene Avrupa’da yaşadıktan sonra Balkan Savaşları sırasında İstanbul’a geri döndüğünü söyleyen Dr. Doğan, konuşmasına şöyle devam etti: “Zeynep Hanım, kendi ifadeleriyle, ‘kadının özgürlük davasını ilerletebilmek’ ve ‘kadının özgürlük davasının Avrupa’daki öncüleriyle tanışmak için’ kaçtığını söylüyor. Kendinden önceki nesillerin, özellikle babaannesinde somutlaşan Osmanlı kadın figürünün kabullenmişliğinin, kendisinin, sahip olduğum eğitim düzeyiyle yapabileceği bir şey olmadığını ifade ediyor. Fakat Avrupa’da hayal kırıklığına uğruyor. ‘Ben düşüncelerimi paylaşacağım, istişare edeceğim birilerini arıyordum fakat bu meselelere karşı bir kayıtsızlık, ilgisizlik duvarıyla karşılaştım’ diyor.” Zeynep Hanım’ın yazdıklarında ve şahsında Doğulu ve Batılı ayrımını çok net hissedebildiğimizi belirten Dr. Emine Hoşoğlu Doğan, “ne oryantalist ne oksidentalist ne de feminist bakışa sığdırabildiğimiz orijinal bir hayat var karşımızda. Buna rağmen, kültür tarihi araştırmacıları tarafından neredeyse görmezden geliniyor bu kadın. Ne makbul bir eş ne makbul bir vatandaş kabul ediliyor. Kadın anlatıları zaten az bulunur, bulunanların da biraz seçici bir tavırla ilgililere, araştırmacılara sunulduğunu akıldan çıkarmamak gerekiyor” sözleriyle konuşmasına son verdi.
Sosyoloji ve Tarih bölümlerimizin iş birliğiyle düzenlenen Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri; 10 Mart Salı günü Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü öğretim üyemiz Dr. Nagihan Haliloğlu’nun katılımıyla yapılacak “Honeyland” film okuması; 12 Mart Perşembe günü Üniversitemiz personellerinden Filiz Dandin, Bediha Kızılkaya, Sema Avcı, İsmail Kapucu, Fehmi Tava ve Nihal Gülcan’ın kadın ve erkek olarak çalışma hayatı deneyimleri hakkında söyleşisi ile Örgü, Düşüncelerimizi Post-İtleme gibi stant etkinliklerinin yanı sıra Fotoğraf Sergisi ile devam edecek.